28 Temmuz 2012 Cumartesi

DOYUMSUZLUK


                Doyumsuzluk


        Her ne olursa olsun, her ne bizi mutlu ederse etsin, eninde sonunda sıkıntı benzeri bir duygu yaşıyoruz. Elimizde her şeyimiz olsa da, hiçbir şeyimiz olmasa da. Hiç fark etmiyor ve bu duyguyla birlikte bir huzursuzluk durduk yere eşlik ediyor hayatımıza. Bu duygunun temel aldığı şey, bizden çok uzaklarda bir şey. Elimizde, cebimizde, üzerimizde, evimizde ya da bize ait olan herhangi bir yerde , yine bize ait varlıkların, nesnelerin bulunması, bizi başlarda çok mutlu ediyor. Fakat doğanın ve insanların ürettiği şeylerin bir gereği olarak, her sahip olduğumuz şeyin, daha iyisi ve daha farklısı, daha çekicisi, belki daha güzeli hep var. Her şeyin daha iyisinin veya farklısının olması nedeniyledir ki, genellikle bir açlık içerisinde oluyoruz. Savurganlık olarak değil, açlık olarak algılayalım bunu. Açlık..

         "İnsanoğlu değişime açık olmasa da, bu “daha” içerdiği takdirde, hele de olumlu yönde bir değişimse yeni haline alışması kaçınılmaz oluyor. Elinde olanın fazlası geldiğinde ihtiyacı olmasa dahi biriktirmek ve onları devamlı gözden geçirmek, bunların sahibi olduğunu sanan kişiyi de memnun eder. Hayat mutsuz olmakla doyumsuz olmak arasında gidip gelmektir. Bunlar hem düz bir çizginin iki ucudur hem de spiraldir. İnsanın arzu ve istekleri yerine geldikçe “daha” deyip doyumsuz olur, gelmediğindeyse neden diye sorgulayıp kendini mutsuz eder. Sıfır noktası, yolun ortası, bulunulması gereken yer, “an” da ihtiyacım olan her şeyim var ya da hiçbir şeye ihtiyacım yok deyip şükredebilmektir."( Eddi Anter – İnkar)

          Şimdi bunları örneklerle açıklayalım:Sağlığı bozulmuş bir insan normal olarak sağlığına kavuşmak ister.Sağlıklı bir insan,neden boyum daha uzun değil,neden güzel yada yakışıklı değilim,ben neden zengin değilim,benim neden sevgilim yok gibi sorular sorar kendine.Aslında bunlar insanın kendini rahatsız etmesinin huzursuz duruma sokmasının birkaç örneği ve bence bunun altında insanoğlunun doyumsuzluğu yatıyor.Ya da şöyle de diyebiliriz: güzel/yakışıklı birisi neden şu insandan daha güzel/yakışıklı değilim der..Okula giden birisi neden daha iyi bir okulda değilim,işi olan birisi ise neden daha iyi bir işte değilim yada daha iyi bir işte olanlar neden daha fazla para kazanmıyorum der.Bir yabancı dil bilen biri neden ikincisini öğrenemedim der,ikincisini öğrense bu sefer üçüncüsü için çabalar.Ve son zamanlarda çok sık olarak gördüğümüz bir örnekte ise aşkı oyuncak olarak gören kişiler severek birlikte olsalar bile zaman geçtikçe neden daha fazla sevemiyorum yada neden ilk zamanlardaki heyecanımı yaşayamıyorum demeye başlar.Ya da bir yarışmada ikinci olan birisi neden birinci olamadım demeye başlar. Bulunduğu yerde huzurlu ve mutlu olsa bile insanoğlu hep açtır ve daha fazlasını ister.Ve şuna eminim ki insanoğlu elindekilerle yetinmeyi bilmeyen bir varlıktır.

          Mutlu olmamıza yarayacak yüz tane nedenimiz var diyelim. Eğer bir tanıdığımızın yüz bir tane nedeni varsa, bu bize daha çekici gelir. Tıpkı elimizde olmayan şeylerin bizlere karşı takındığı, o esrarlı, daha güzel görünüşlü, daha zor elde edilebilir tavır gibi. Aslında elimizdekilerin kıymetini bilmemekle, doyumsuz olmak yaklaşık aynı şeydir. Eğer elimizde yaşamımızı sürdürebileceğimiz , yeterli ekipmanlarımız varsa, ihtiyacımız olan her şey değil, bir çoğunu bulundurabiliyorsak, kendimize karşı dürüst olup bununla ilgili övünebilmeliyiz yeri geldiğinde. Yeterli sözcüğü, sadece yeterince bulunan anlamında değil, gereksiz olan fazlasına ihtiyaç olmadığı anlamını da karşılar. Yani her şeyi bulundurabilirken birazı yeterli diye bulundurduk değil. Yoksa fazlasını hep isteriz ya , bu yüzden doyumsuz değil miyiz ?

         Geçmişinde yaptığı hataları tekrar edenler, içgüdüleriyle davranmaya devam ediyorlar. Akıl ve mantıktan ise eser yok. İşte kimilerimiz bu gücü kullanmayı bilmiyoruz ve doyumsuzluğumuzu sürdürüyoruz.Aslında bu gücü kendimizde görsek bile yapmak istemiyoruz çünkü bu sefer de bir başka kavram çıkıyor karşımıza:diğerlerinden üstün olma egosu.Hiçbir zaman bu egomuzu dizginleyemiyoruz.’Ama X kişisi yeni bluz almış benim neyim eksik’,’Ama kocacığım Aliler yeni plazma televizyon almış biz de şu televizyonu değiştirsek ya artık’,’Oğlum yeni bir araba çıkmış kendisi park ediyor sen bir şey yapmıyorsun senin arabayı değiştir artık bak adamlar ne araba yapmış be’gibi örnekler vermek her zaman mümkün.

Bu konu ile ilgili küçük bir fıkra buldum onu da yazayım:
Toplu sözleşme pazarlığından yeni çıkmış sendika başkanı,salonda toplanmış işçilere ateşli bir söylev çekmektedir:
-‘Yoldaşlar! Yönetimle yeni bir sözleşme yaptık.Bundan böyle haftanın dört günü daha çalışmayacağız’
Kalabalık: ‘Yaşasınnnn!’diye bağırır.
-Çalışma saatimiz beşte değil dörtte bitecektir!’
-Yaşaaaaa!
-Çalışmaya dokuzda değil,on birde başlayacağız!
-Helaaallll !
-Maaşlarımız yüzde yüz elli artacaktır!
-Vaaaayyyy!
-Yalnızca çarşambaları çalışacağız!
Bu sözün ardından derin bir sessizlik olur.Derken arkalardan bir ses duyulur:
-Her Çarşamba mı?

       Sanırım dediklerimi açıklayacak bir örnek oldu.:)
        
        Evet arkadaşlar yazımı noktalarken şunları da sormak istiyorum:Acaba insanoğlu olarak neden bu kadar doyumsuzuz? Elimizdekilerle yetinmek varken neden hep daha fazlasını istiyoruz?Bize verilen bunca şey varken bu bencillik niye?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder