Doyumsuzluk
Her ne olursa olsun,
her ne bizi mutlu ederse etsin, eninde sonunda sıkıntı benzeri bir duygu
yaşıyoruz. Elimizde her şeyimiz olsa da, hiçbir şeyimiz olmasa da. Hiç fark
etmiyor ve bu duyguyla birlikte bir huzursuzluk durduk yere eşlik ediyor
hayatımıza. Bu duygunun temel aldığı şey, bizden çok uzaklarda bir şey.
Elimizde, cebimizde, üzerimizde, evimizde ya da bize ait olan herhangi bir
yerde , yine bize ait varlıkların, nesnelerin bulunması, bizi başlarda çok
mutlu ediyor. Fakat doğanın ve insanların ürettiği şeylerin bir gereği olarak,
her sahip olduğumuz şeyin, daha iyisi ve daha farklısı, daha çekicisi, belki
daha güzeli hep var. Her şeyin daha iyisinin veya farklısının olması
nedeniyledir ki, genellikle bir açlık içerisinde oluyoruz. Savurganlık olarak değil,
açlık olarak algılayalım bunu. Açlık..
"İnsanoğlu değişime açık olmasa
da, bu “daha” içerdiği takdirde, hele de olumlu yönde bir değişimse yeni haline
alışması kaçınılmaz oluyor. Elinde olanın fazlası geldiğinde ihtiyacı olmasa
dahi biriktirmek ve onları devamlı gözden geçirmek, bunların sahibi olduğunu
sanan kişiyi de memnun eder. Hayat mutsuz olmakla doyumsuz olmak arasında gidip
gelmektir. Bunlar hem düz bir çizginin iki ucudur hem de spiraldir. İnsanın
arzu ve istekleri yerine geldikçe “daha” deyip doyumsuz olur, gelmediğindeyse
neden diye sorgulayıp kendini mutsuz eder. Sıfır noktası, yolun ortası,
bulunulması gereken yer, “an” da ihtiyacım olan her şeyim var ya da hiçbir şeye
ihtiyacım yok deyip şükredebilmektir."( Eddi Anter – İnkar)
Şimdi bunları örneklerle açıklayalım:Sağlığı
bozulmuş bir insan normal olarak sağlığına kavuşmak ister.Sağlıklı bir
insan,neden boyum daha uzun değil,neden güzel yada yakışıklı değilim,ben neden
zengin değilim,benim neden sevgilim yok gibi sorular sorar kendine.Aslında
bunlar insanın kendini rahatsız etmesinin huzursuz duruma sokmasının birkaç
örneği ve bence bunun altında insanoğlunun doyumsuzluğu yatıyor.Ya da şöyle de
diyebiliriz: güzel/yakışıklı birisi neden şu insandan daha güzel/yakışıklı
değilim der..Okula giden birisi neden daha iyi bir okulda değilim,işi olan
birisi ise neden daha iyi bir işte değilim yada daha iyi bir işte olanlar neden
daha fazla para kazanmıyorum der.Bir yabancı dil bilen biri neden ikincisini
öğrenemedim der,ikincisini öğrense bu sefer üçüncüsü için çabalar.Ve son
zamanlarda çok sık olarak gördüğümüz bir örnekte ise aşkı oyuncak olarak gören
kişiler severek birlikte olsalar bile zaman geçtikçe neden daha fazla
sevemiyorum yada neden ilk zamanlardaki heyecanımı yaşayamıyorum demeye başlar.Ya
da bir yarışmada ikinci olan birisi neden birinci olamadım demeye başlar. Bulunduğu
yerde huzurlu ve mutlu olsa bile insanoğlu hep açtır ve daha fazlasını ister.Ve
şuna eminim ki insanoğlu elindekilerle yetinmeyi bilmeyen bir varlıktır.
Mutlu olmamıza yarayacak yüz tane
nedenimiz var diyelim. Eğer bir tanıdığımızın yüz bir tane nedeni varsa, bu
bize daha çekici gelir. Tıpkı elimizde olmayan şeylerin bizlere karşı
takındığı, o esrarlı, daha güzel görünüşlü, daha zor elde edilebilir tavır gibi.
Aslında elimizdekilerin kıymetini bilmemekle, doyumsuz olmak yaklaşık aynı
şeydir. Eğer elimizde yaşamımızı sürdürebileceğimiz , yeterli ekipmanlarımız
varsa, ihtiyacımız olan her şey değil, bir çoğunu bulundurabiliyorsak,
kendimize karşı dürüst olup bununla ilgili övünebilmeliyiz yeri geldiğinde.
Yeterli sözcüğü, sadece yeterince bulunan anlamında değil, gereksiz olan
fazlasına ihtiyaç olmadığı anlamını da karşılar. Yani her şeyi
bulundurabilirken birazı yeterli diye bulundurduk değil. Yoksa fazlasını hep
isteriz ya , bu yüzden doyumsuz değil miyiz ?
Geçmişinde yaptığı hataları tekrar
edenler, içgüdüleriyle davranmaya devam ediyorlar. Akıl ve mantıktan ise eser
yok. İşte kimilerimiz bu gücü kullanmayı bilmiyoruz ve doyumsuzluğumuzu
sürdürüyoruz.Aslında bu gücü kendimizde görsek bile yapmak istemiyoruz çünkü bu
sefer de bir başka kavram çıkıyor karşımıza:diğerlerinden üstün olma
egosu.Hiçbir zaman bu egomuzu dizginleyemiyoruz.’Ama X kişisi yeni bluz almış
benim neyim eksik’,’Ama kocacığım Aliler yeni plazma televizyon almış biz de şu
televizyonu değiştirsek ya artık’,’Oğlum yeni bir araba çıkmış kendisi park
ediyor sen bir şey yapmıyorsun senin arabayı değiştir artık bak adamlar ne
araba yapmış be’gibi örnekler vermek her zaman mümkün.
Bu konu ile ilgili küçük
bir fıkra buldum onu da yazayım:
Toplu sözleşme
pazarlığından yeni çıkmış sendika başkanı,salonda toplanmış işçilere ateşli bir
söylev çekmektedir:
-‘Yoldaşlar! Yönetimle yeni
bir sözleşme yaptık.Bundan böyle haftanın dört günü daha çalışmayacağız’
Kalabalık: ‘Yaşasınnnn!’diye
bağırır.
-Çalışma saatimiz beşte
değil dörtte bitecektir!’
-Yaşaaaaa!
-Çalışmaya dokuzda değil,on
birde başlayacağız!
-Helaaallll !
-Maaşlarımız yüzde yüz elli
artacaktır!
-Vaaaayyyy!
-Yalnızca çarşambaları
çalışacağız!
Bu sözün ardından derin bir
sessizlik olur.Derken arkalardan bir ses duyulur:
-Her Çarşamba mı?
Sanırım dediklerimi açıklayacak bir örnek
oldu.:)
Evet
arkadaşlar yazımı noktalarken şunları da sormak istiyorum:Acaba insanoğlu
olarak neden bu kadar doyumsuzuz? Elimizdekilerle yetinmek varken neden hep
daha fazlasını istiyoruz?Bize verilen bunca şey varken bu bencillik niye?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder